Doğal kaynaklar açısından dünyanın en zengin coğrafyalarından biri olmasına rağmen Afrika dünyanın en fakir bölgelerinden biridir.
Afrika adı, Kartaca’ya ilk gelen Romalılar’ın Afri veya Africani olarak bilinen oymaklarından alınmıştır. Afrika kıtası geç tanınan bir kıtadır. Sebebi ise çöl alanların ve ekvatoral alanların geniş yer tutmasıdır. Bu özelliğinden dolayı “Karanlık Kıta” olarak da bilinir. Ayrıca kıtada yaşayan insanların büyük çoğunluğunun renginden dolayı da bu ad kullanılır. Afrika hem yüz ölçümü, hem de nüfus bakımından Asya’dan sonra dünyanın en büyük ikinci kıtasıdır. Yaklaşık 30 milyon 65 bin kilometrekarelik alanı ile dünya topraklarının yüzde 20,4’ünü kapsar.
Afrika ile Türkiye arasındaki ilişkiler XX. yüzyıla kadar oldukça canlı idi. Birinci Dünya Savaşı ile Osmanlı Devleti’nin etkisini yitirmesi ve yıkılmasına kadar Afrika’nın kuzey kesimleri çoğunlukla ya Osmanlı hâkimiyetine girmiş ya da Osmanlı Devleti’nin siyasi üstünlüğünü kabul etmiştir. XVI. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı donanmasının Akdeniz’de Avrupalı güçlere üstünlüğünü pekiştirmesi sonucunda bugünkü Tunus, Cezayir, Mısır gibi ülkeler Osmanlı Devleti’nin idari birimleri haline geldi. Yine aynı yüzyılın ortalarında bugünkü Sudan’ın Kızıldeniz sahilindeki Sevakin şehrinin merkezi olduğu Habeş eyaleti, Aden Körfezi’ni kontrol edecek stratejik önemi haiz olduğu için Osmanlı Devleti’nin etkinliğini daha o dönemde Doğu Afrika’ya kadar götürmüştü. İlişkiler 1584 yılında Portekizlilerin işgal tehdidine karşı Osmanlı’dan yardım talebinde bulunulmasıyla daha da güçlenmiş, denizci Ali Bey talebi karşılamak üzere görevlendirilmiştir. Ali Bey, Aden Körfezi’nden gemilerle Doğu Afrika sahillerine hareket edip Somali’yi geçerek Mombasa (bugünkü Kenya’nın bir liman şehri) civarına ulaşmış ve Portekiz donanmasını caydırarak Kenya’nın henüz XVI. yüzyılda sömürgeleştirilmesinin önüne geçmiştir. Daha sonra Kenya’dan Aden’e dönen Ali Bey’in arkasında bıraktığı memurlar bölgede Osmanlı Devleti’nin askeri varlığını bir süre devam ettirmiş ve sömürgeci güçlerin Doğu Afrika’ya girmelerine engel olmuştur. Afrika’da Osmanlı Devleti ile ittifak halinde olan eyaletlerin ve sultanlıkların tarihleri incelendiğinde Avrupalı güçlerin Afrika’yı sömürgeleştirmelerinin neden XIX. yüzyılın sonlarına ve hatta XX. yüzyıla kadar sarktığı daha iyi anlaşılacaktır.
Dönemin en büyük emperyalist ve sömürgeci güçleri olan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın Anadolu’yu kendi aralarında paylaşma çabalarına karşı verilen Kurtuluş Savaşı birçok Afrika ülkesine umut vermiştir. Kurtuluş Savaşının başarıya ulaşmış olmasının bir diğer önemi ise Afrikalı sömürgelerde var olan emperyalist ülkelerin güçlülüğü ve yenilmezliği düşüncesinin yıkılmış olmasıdır.
Dönemin uluslararası siyasi dengelerin el verdiği ölçüde Türkiye siyasi platformlarda Afrikalı halklara destek vermiş, küresel dengeler ve hayati çıkarlarından ötürü uluslararası kuruluşlarda karşıt görünmek zorunda kaldığı zamanlarda bile Afrika ile bir şekilde ilgilenmiştir. Bunun en bilinen örneği 1958 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Cezayir’in durumu görüşülürken Türkiye’nin çekimser oy kullanması ancak bir taraftan da Türk hükümetinin ve halkının farklı yollarla Cezayir’e yardım göndermiş olmasıdır.
Türkiye’nin I. Dünya Savaşı sonrası, cumhuriyetin kurulmasından sonra Afrika ile ilişkilerini yeniden canlandırmaya başlaması 1998 yılında hazırlanan “Afrika’ya Açılım Eylem Planı” belgesi ile olmuştur demek pek de yanlış olmayacaktır. Bu tarihten sonra artan ilişkiler 2005 yılının “Afrika Yılı” ilan edilmesiyle ivme kazanmıştır. Gelişen ilişkilerin bir göstergesi de 2008 yılı Ocak ayında Afrika Birliği’nin olağan toplantısında Türkiye’nin Afrika’nın stratejik ortağı olarak kabul edilmesidir. Bunun ardından 18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleşen 1. Türkiye – Afrika Devlet ve Hükümet Başkanları Zirve Toplantısı kapsamında Afrikalı ülkelerle sağlık, tarım, ticaret ve enerji gibi birçok alanda işbirliği anlaşmaları ve iki milyar dolar tutarında ticari anlaşma imzalanmıştır. İkinci Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi 2013 yılında belirlenecek bir Afrika ülkesinde düzenlenecektir. Türkiye’nin Afrika Kalkınma Bankası (AFKB) ve Afrika Kalkınma Fonu üyeliği için 2008 Şubat ayında yaptığı başvuru 2008 Mayıs ayında onaylanmıştır. Türkiye böylece AFKB’NIN bölge dışı 25. üyesi olmuştur.
Artan siyasi güven ve gelişen ilişkiler sonucunda Türkiye 2010 yılında Kahire’de Darfur sorununun ve Darfur’un yeniden inşasının konuşulduğu Uluslararası Donör Konferansı’nda 70 milyon dolar yardım sözünde bulunmuştur. Ayrıca 2010 yılında yirmi yıldır devam eden Somali’deki yönetim sorununun çözülmesi için Somali Konferansı’na ev sahipliği yapmıştır. Yakın zamanda Somali başta olmak üzere Doğu Afrika ülkelerini etkileyen kuraklık ve kıtlık sonucu ortaya çıkan insanlık dramında Türkiye’nin gösterdiği duyarlılık dünyadaki tüm ülkeleri geride bırakmış, Birleşmiş Milletler’in takdirini kazanmıştır. Son yıllarda Afrika ile Türkiye arasındaki ilişkiler diplomatik alanda olduğu gibi ülkeler bazında da gelişme göstermektedir. Afrikalı liderlerin Ankara’yı ve Türk liderlerin Afrika ülkelerini ziyaretleri daha sık rastlanan haberler haline gelmiştir. Artan bu siyasi yakınlık sonucunda Türkiye’nin diplomatik düzeyde temsil edildiği ülke sayısı giderek artmaktadır. Afrika Yılı ilan edilmesinden önce Türkiye’nin Afrika’daki büyükelçilik sayısı 12 iken, bu rakam 2013 itibari ile 34 olmuştur. Tüm bu gelişmelere paralel olarak Türkiye’nin Afrika ülkeleri ile olan ekonomik ilişkileri de gelişme göstermektedir. Türkiye Dış Ticaret Müsteşarlığı, 2003 yılı başında “Afrika Ülkeleriyle Ekonomik İlişkilerin Geliştirilmesi Stratejisi” hazırlamıştır. Türkiye’deki farklı grupların hazırlayıp uygulamaya koydukları strateji ve eylem planlarının meyveleri artan ticari ilişkilerde görülmekte; ticaret hacminin yıldan yıla hızla daha da büyümesi beklenmektedir. (*)
AFRİKA EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ
Doğal kaynaklar açısından dünyanın en zengin coğrafyalarından biri olmasına rağmen Afrika dünyanın en gelişmemiş ve fakir bölgelerinden biridir. Bunun bir başka nedeni bölgenin çok çeşitli salgın hastalıklarla boğuşması, ciddi insan hakları ihlalleri, merkezi planlamada kaynaklanan başarısızlıklar, dış merkezlere girişte yaşanan zorluklar, yozlaşmış hükümetler ve sık sık yaşanan askeri ve iç çatışmalardır.
Açlık, kuraklık, yetersiz beslenme ve yetersiz su kaynaklarının yanı sıra sağlık koşullarını bölgede yaşayan insanları çok derinden etkilemektedir. 2008 Ağustosu'nda Dünya Bankası'nın yayınladığı rapora göre, küresel kıtlık sınırı olan günlük 1.25 Dolar civarında yaşayanların yüzde 80.5'i Sahra altı Afrika'da yaşamakta ve bölgenin bir çoğu günlük 2.50 Dolar’ın altında kazanç sağlamaktadır. 2005 yılında yapılan araştırmaya göre Afrika'da yaklaşık 380 milyon insan kıtlık çekmektedir.
1995'ten 2005'e kadar Afrika'nın ekonomik büyümesi ortalama yüzde 5'tir. Özellikle Angola, Sudan, Ekvator Ginesi gibi petrol kaynakları açısından zengin olan ülkeler halen daha yüksek büyüme oranları göstermektedir. Kaldı ki kıta, dünya kobalt ve platin rezervlerinin yüzde 90'ına, altın rezervlerinin yüzde50'sine, krom rezervlerinin yüzde 98'ine, manganez rezervlerinin yüzde 64'üne ve uranyum rezervlerinin üçte ikisine sahiptir. Demokratik Kongo Cumhuriyeti cep telefonlarının yapımında kullanılan Koltan mineralinin yüzde 70'ine ve ayrıca dünyanın elmas rezervlerinin yüzde 30'una sahiptir. Gine dünyanın en büyük boksit ihracatçısıdır. Ancak bu kaynaklara rağmen, Afrika'nın tarım ve üretimde olan niteliği ileriye doğru beklenen hızda gitmemektedir. Ayrıca 2008'de yaşanan küresel mali kriz bölgenin gelişmesine ket vurmuştur. Bu kriz sonrasında yaklaşık 100 milyon insan açlık konusunda etkilenmiştir. (**)
AFRİKA 2013 RAPORU
Afrika Kalkınma Bankası, OECD Kalkınma Merkezi, Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Komisyonu (UNECA) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından ortaklaşa hazırlanan raporda, sürdürülebilir kalkınmanın beşeri sermayeye yatırım yapılmasına ve çeşitlendirilmesine bağlı olduğu belirtildi.
Raporda, Afrika'nın zirai, yeraltı ve enerji kaynaklarının etkin kullanımının, kıtanın ekonomik kalkınmasını hızlandıracağı ifade edilirken, insani gelişimin önünün açılmasına da olumlu katkı sağlayacağına işaret edildi.
Afrika ekonomisinin 2013 yılında yüzde 4,8 büyümesi, 2014 yılında ise büyüme oranının ise yüzde 5,3 olması bekleniyor.
Rapordaki iyimser ifadelerin yanı sıra, fakirliğin kıtanın en büyük sorunu olmaya devam ettiği, işsizlik, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, eğitim ve sağlık hizmetlerindeki kötüleşmenin de önemli sorunlar olduğu yönündeki olumsuzluklara da işaret edildi.
Afrika ülkelerinin büyüme beklentilerinin ayrı ayrı ele alındığı rapora göre, Libya ortalama yüzde 11,6'lık büyümesiyle ilk sırada yer aldı. Bu ülkeyi yüzde 9,6 ile Sierra Leone ve Çad, yüzde 9,3 ile Fildişi Sahili, yüzde 8,8 ile de Demokratik Kongo Cumhuriyeti takip ediyor. (***)
2012 AFRİKA RAPORU
Afrika Kalkınma Bankası, OECD Kalkınma Merkezi, Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Komisyonu (UNECA) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ile ortaklaşa yazılan raporda, gelecekte büyümenin sağlanması için genç nüfusun bir fırsat olduğu belirtiliyor.
Bugün, Afrika’nın işsizlik oranının yüzde 60’ını gençler oluşturuyor. Sayıları 40 milyonu bulan bu gençlerin, çoğunluğu kadınlar olmak üzere, yüzde 22’si iş aramayı bırakmış.
Raporda Afrika kıtasında işsizlik ve yoksulluğun istikrarsızlık kaynağı olduğu vurgulanmakta, kıtadaki en büyük ekonomik büyümenin Güney Afrika'da yaşanacağı belirtildi.
Ayrıca toplumsal çatışmalar, iç savaşlar, yolsuzluk, altyapı yetersizliği ve kuraklık gibi nedenlerden dolayı kıtanın farklı ülkelerinde büyük değişiklikler göstereceğine işaret edildi. (****)
(*) bilgesam.org
(**) wikipedia.org
(***) haberler.com
(****) undp.org.tr