İSLAM BİR HAYIR MEDENİYETİDİR
İnsan tüm yaptıklarını şu üç hedefe ulaşmak için yapar: Haz, çıkar ve hayır.
1. Haz: Hayırdan ve çıkardan mahrum olan haz, kısa, geçici ve anlıktır. Aynı zamanda ışıltılı ve çekicidir. Hazzın cazibesi insanın çoğunlukla gözünü kamaştırır, muhakemesini yanıltır, algısını saptırır, aklını sınırlar. Tek başına haz olgunlaşmamış akılların hedefidir. Zira olgun akıllar kalıcı olana talip olurlar. Hazza talip olanlar, işin önünü hesap etse de arkasını hesap etmeyenlerdir.
2.Çıkar: Çıkar beşerin fıtratında vardır. Fakat hayırdan mahrum kalan çıkar hazza meyleder. Tek başına çıkar hedefi, sahibini bencil, hasis ve haris yapar. Çıkara odaklanan gözhayrı görmez. Hatta gerçek hazzın ve çıkarın hayırda olduğunu fark etmez. Her işte hedef hemen şimdi yararlanmaktır. Hemen şimdi yararlanmadığı bir işi yapmayı istemez. Erdem ve değerin yerini, menfaat ve fiyat alır.
3.Hayır: Kalıcı ve değer katıcıdır. Saf iyiyi ve iyiliği temsil eder. Hayır sahibi, hayrı haz ve kişisel çıkar için değil ebedi saadeti elde etmek için yapar. İslam bir hayır medeniyetidir.Hayır, erdemin hem sebebi hem sonucudur. Hedefi hayrolan insanın niyetide hayırdır.Her hayır mutlaka bir değerler sisteminden neşet eder. Haz ve çıkardan farklı olarak hayır, sadece insan türüne özgüdür. Zira hayır mutlaka bir iradeye dayanır. Hayır için, akleden bir kalp şarttır.
Hayrın muhtemel dört kaynağı vardır :
1. Mutlak kaynağı olan Allah;
2. Ontolojik kaynak olan fıtrat ve vicdan;
3. Teolojik kaynağı olan inanç;
4. Sosyolojik kaynağı olan toplum.
1. Allah: Hayrın mutlak kaynağı:
Kur'an Allah'ı "hayır" olarak tavsif eder:"Alla hu hayrun ve ebka: Allah hayrın sınırsı kaynağıdır, O bakidir." Hayır esmadandır diyenler olmuştur. İslam’da hayrın kaynağı Allah'tır. Hiçbir iyilik, kendi kendine referansla iyilik vasfını kazanmaz. Hayır, ahlaki olandır. Ahlaki olan, hesabi değil hasbi olandır. Ahlakta hesaplılık ahlaksızlıktır. Bu yüzden, bir hayrın mahza iyi olması için, onun aşkın bir makam adına yapılması şarttır.
O makam Allah'ın makamıdır. Allah adına ve Allah için yapılan hayırdan daha büyük hayır sudur eder. Allah için yapılan hayırda niyet halistir. Zira kalplerin özünü bilen sadece Allah’tır. Allah için yapılan hayırda menfaat değil sevgi esastır. Zira Allah kimsenin hayrına muhtaç değildir, fakat insan Allah'ın rızasına muhtaçtır.
Hayrın Allah için yapılmasıyla, Allah dışında her hangi bir saikle yapılması arasında, Halik ile mahluk arasındaki fark kadar büyük fark vardır. İnanan biri için Allah ölümsüz ve sonsuz olanı temsil eder. Bu durumda, ölümsüz ve sonsuz için yapılan hayırda ölümsüz ve sosuz olmuş olur.Yine Allah tek büyüktür. Allah için yapılan her hayır, ne kadar küçük olsa da büyüktür; Allah’tan başkası adına yapılan hayır, ne kadar büyük olsa da küçüktür. Büyük için yapılanın küçüğü olmaz; en büyük adına yapılan her şey büyür.
Sahabe, infak, sadaka ve zekat verdikleri kimselere "Cennetimizi sırtında taşıyan insanlar" derlermiş. Bu bakış açısı, kaynağı Allah olan bir hayır tasavvuruyla mümkündür. Ancak bu sayede veren ile alan insan arasındaki ilişki "üst-ast" ilişkisi türünden sınıfsal bir mahiyet kazanmaz. Aksine bu ilişki verenin alana teşekkür ettiği bir erdem toplumunu doğurur. Dahası, tıpkı Meryem'in annesi Hanne gibi, hem en değerli varlığını adayıp hem de "Acaba kabul edildi mi?" endişesiyle tir tir titreyerek "Benden kabul buyur Allah'ım!" diyen fazilet abidesi insanlar çıkarır.
Hayrın kaynağı sosyal dayanışma olsaydı, Hz. Peygamber'e can düşman olduğu halde Mekke'deki kıtlığı şikayet için gelen Müşrik Mekke'nin reisi Ebu Sufyan'a Hz. Peygember'in Hayber savaş gelirlerinden olan gümüş külçeleri vermesini izah edemezdik. Eğer hayrın kaynağı İslam'da sadece "dini mensubiyet" olsaydı, İslam'da ilk vakıf arazisinin Uhud'a katılıp ölen ve "Ya Muhammed! Eğer ölürsem mallarım Allah yolundadır; istediğin gibi tasarruf et!" diyen Yahudi Muhayrık'ın arazileri oluşunu izah edemezdik.
2. Fıtrat ve vicdan: Hayrın ontolojik kaynağı:
Hayr ontolojik, yani fıtridir. Çünkü insan Pavlus Hıristiyanlığı'nın "insan fıtrat olarak kötüdür" karamsar düşüncesinin aksine, fıtrat olarak "iyi"dir." Bunun delili, insan’a canlılar arasından seçilerek akıl verilmesidir. Akıl ve irade, hem türünün iyisi olduğu için, hem de Daha iyi olması için emanet edilmiştir. Âdem'e isimlerin öğretilmesi (ta'limu'l-esma) de iyi olan insana daha iyi olması için verilen bir "hayr"dır. İnsanı çevreleyen tabiatın insana boyun eğmesi (secde ve teshir), bir tür "hayra" boyun eğmektir. Yine insanın iyilik önünde eğilmesi de, bu fıtratından kaynaklanır.Adem'e tövbe için kelimelerin verilmesi de bir "hayr" dır. Tevbe, fıtrat ile barışı temsil eder. Sözün özü: Hayrın ontolojik oluşuna delil aranmaz. Çünkü kimse kendisine iyilik yapılmasından nefret etmez. Bu yüzden İbn Haldun: İnsan tabiat olarak hayırhahtır." der.
3. İnanç: Hayrın teolojik kaynağı:
İnsanlık tarihinde hayır adına ne yapılmışsa, temelinde din ve inanç olduğu görülür. Habil Kabil kıssası, insanlık tarihinde hayrın inanca ilişkin kaynağının kadim olduğunu beyan eder. Fakat eğer bu inanç; Mutlak Hayr olandan tecelli etmemişse, inançtan kaynaklanan hayır bazen şerrin de şerri olur.
4. Toplum: Hayrın sosyolojik kaynağı:
Hayır düşüncesi ve uygulaması her toplumda şu ya da bu oranda görülür. Her toplumun içinden hayır sahipleri çıkar. Çünkü, hayır fedakârlıktır. Fedakârlık tüm insan topluluklarında erdem sayılmış ve alkışlanmıştır. İnsanlar, içinde yaşadıkları toplum nezdinde sayılıp sevilen biri olmak için hayır yaparlar. Bu sayede toplumun alkışını almak isterler.
Fakat bu tür saikler, bir davranışı hayır kılmaya yetmez. Çünkü toplum hareketli ve değişken bir organizmadır. Hayır ise, sabit değerler üzerine bina edildiğinde "hayır" vasfını kazanır. Topluma yaranma kaygısıyla yapılan hayır gösteriş yarışına dönüşür. Toplumun alkışını alma arzusu hayrın amacı haline gelince, hayrı erdem kılan vicdan unsuru yok olur. Alkış sesi vicdanın sesini bastırınca, hayır amacının zıddına dönebilir.
Sözün özü: Hayır insan davranışlarının en soylu hedefidir. Mutlak Hayr’dan neşet eder. Karşılığını da yine O verir. Fakat tek başına hayrın hayr olması yetmez. Hayrın hayırlı bir usul ve üslupla icra edilmesi şarttır. Hayrın en hayırlı usulü, kuşatıcı ve kapsayıcı olmasıdır.
HAYIR KUŞATICI OLMALIDIR
Kuşatıcı hayır, sadece insanın ve hayatın bir boyutuna hitap etmez. Zira insan üç boyutlu bir varlıktır:
1. Organizma olarak insan,
2. Düşünen bir varlık olarak insan,
3. İnanan bir varlık olarak insan.
Basitleştirerek söyleyecek olursak insanın üç yeri acıkır: Midesi, kafası, kalbi. Sadece maddi olana indirgenmiş bir hayır, üç açıdan noksan bir hayırdır.
1. Hayrın kaynağı açısından noksandır: Zira hayrın kaynağı olan Allah'ın insanoğluna bahşettiği sayısız nimet hiyerarşisinde en baş sıraları, insanın duygu ve düşünce dünyasına Hitap eden nimetler alır. Hayır listesinde en başa yazılan hayırlar, kalıcı olanlardır. Bunlar da geçici olan bedene yapılan maddi yatırımlar değil, kalıcı olan ruha, dolaysıyla akleden kalbe yapılan manevi yatırımlardır. Maddi yatırımlar, manevi yatırımları desteklemek için yapılırsa Yerini bulur.
2. Hayır sahibi açısından noksandır: Zira hayır sahibi, yaptğı hayrı "İlahi rıza için" yapmıştır. Hayrın kaynağından bu niyetle çıkması, işin yarısıdır. Diğer yarısı ise, hayrın hedefinde bu maksadın gerçekleşmesinin mümkün olduğunca sağlanması, bunun için gerekli bilgi, bilinç ve araç donanımına sahip olunmasıdır. Hayır-hasenat işlerinde en çok ihmal Edilen husus budur.
3. Hayrın muhatabı açısından noksandır: Zira karnı tok, sırtı pek olmak, "hayırlı bir insan" olmanın gerekçesi de, amacıda değildir. Ama hayrın yerini bulması, ancak hayırlı bir insan hedefiyle birlikte mümkündür. O halde yapılması gereken hayrın muhatabının hem aç midesini, hem aç aklını, hem de aç ruhunu besleyecek "üç boyutlu beslenme projesi"nin faaliyete geçirilmesidir. Aksi halde hayırla, "şer ve günahı finanse etmek" gibi vahim bir duruma düşülebilir. Bu, kaynağından hayır olarak çıkanın hedefine vardığında şerre dönüşmesi anlamına gelir.
YARDIMELİ, bir hayrı, hayırlı bir kaynaktan, hayırlı bir yöntemle alıp hayırlı bir hedefe ileten hayır köprüsüdür.
NEDEN YARDIMELİ?
YARDIMELİ İHTİYAÇTAN DOĞAN BİR ŞEFKAT HAREKETİDİR
YARDIMELİ' nin arkasında duran ve ona manevi annelik yapan geleneğin üç ilkesini tekrar hatırlatmakta yarar var: Eksende insan - tavırda denge - tasarrufta ihtiyaç.
YARDIMELİ' nin doğumunda, bu ilkelerden üçüncüsü olan "tasarrufta ihtiyaç" ilkesi göz önünde tutulmuş ve "ihtiyaç mı?" sorusu sorulmuştur. Bu suale en mukni cevabı, derneğin baş şiarı olan "KARNIYLA BİRLİKTE KAFASINI VE KALBİNİDE DOYUR" ilkesi teşkil eder. Bu şiardan da anlaşılacağı gibi YARDIMELİ, hayır alanında faaliyet gösteren kardeş ve dost kuruluşların yolunu kesmek için değil, var olan bir eksiği tamamlama azmiyle yola çıkmıştır. Elde ettiği ve edeceği tüm bilgi ,birikim ve imkanları kardeş kuruluşların istifadesine açık tutulacağı bilinmelidir. YARDIMELİ kardeş kuruluşların tecrübesinden istifade etmeyi bir sorumluluk bilir.
YARDIMELİ "Hayırlarda yarışın!" ilahi düsturunu ilke edinir. Kendi alanında faliyet gösteren kuruluşları hasım veya rakip olarak değil, hısım ve kardeş olarak görür. Bilir ki hayırda kıskançlık ve bencillik şerdir. Şer karışmış bir hayrın kimseye hayrı olmaz.
Sözün özü: YARDIMELİ bir şefkat hareketidir."Karnıyla birlikte kafasını ve kalbini de doyur" şiarının gösterdiği gibi, bir ihtiyaçtan doğmuştur. Evet, bu şiar hayli iddialıdır ve Yardımeli iddiasının büyüklüğünün bilincindedir. Fakat YARDIMELİ' nin arkasındaki gelenek, yıllardır zaten aç kafa ve kalpleri doyurma işiyle meşguldür. Bu görev alanında kendini isbatlamıştır. Yine bu alanda yılların birikimine sahiptir.Şimdi yapılması gereken, ruh ve can mesabesindeki bu birikimi, beden mesabesindeki "maddi hayır" ile taçlandırmaktır. Bu iki damar birleştiğinde, "nurun 'alâ nûr" olacaktır.
YARDIMELİ VEREN El İLE ALAN EL ARASINDA KÖPRÜDÜR
Fıkıh usulünün en temel kurallarından biri "bir farzın ifâsı için lazım olan şey de farzdır" ilkesidir. Eğer zekât farzının ifası için veren el ile alan el arasında bir köprü kurum ve kuruluşa ihtiyaç varsa, bu durumda o köprü kurumun hükmü, ifâsı emredilen ibadetin hükmünü alır.
YARDIMELİ, veren el ile alan el arasında köprü olmakla, hayır işini nisbeten asli kimliğine dönüştürmenin haklı gururunu yaşayacaktır. Kimi zaman sakin ama çoğu zaman deli dolu akan zaman ırmağının üzerine kurulmuş olan YARDIMELİ adlı bu "şefkat köprüsü" ırmağın iki kıyısını birbirine taşımaya adaydır. Bu, sağlıklı yapılmadığında ırmağın iki tarafında bulunanlar birbirine düşman olmakta ve kin beslemektedir. Eğer bu iletişim doğru ve dürüst bir şekilde yapılırsa, ırmağın iki yakası birbirine "sımsıcak bir dost kesilecek", hayır köprüleri yıkılmış ve kapıları kapanmış yürekler arasına tekrar köprüler ve kapılar inşa edilecektir.
İLKELER
1. İLAHİ SINIRLARA RİAYET: Yardımeli, hayra köprü olduğu her türlü faaliyetinde İnsani ve İslami sınırları ihlal etmemeyi taahhüt eder.
2. EMANETE SADAKAT: İnfak, zekat, sadaka, bağış, hibe vb. gibi tüm yardım kalemlerini birer emanet bilir ve amacına uygun olarak her birini kendi yerlerine ulaştırmayı ilke edinir.
3. AHDE VEFA: Veren elin şartını bir ahit, bu ahde vefayı da bir görev telakki eder ve "vakfedenin şartı Şâri’in nassı gibidir" ilkesiyle hareket eder.
4. ŞEFFAFLIK: Veren ele “sen ver gerisini sorma” diyen tavra pirim vermeyerek, “ver ve takip et” ilkesini benimser. Bunun için de şeffaflık ve hesap verebilirlik vasfına son derece riayet eder.
5. İNSAN ONURUNA HÜRMET: Alan elin bir insana ait bir el olduğunu bilir,"Hz. insanın" keramet, izzet ve hürmetini zedeleyecek bir tavır ve tarzdan mümkün olduğunca kaçınmayı görev bilir.
6. REDD-İ ASABİYET: Yardıma muhtaç olan ırkına, kavmine, kabilesine, mezhebine, meşrebine dini tercihine, cinsiyetine, kişisel tercihlerine bakmaksızın yardımına koşar ve bu ilkesinden asla taviz vermez
7. REDD-İ SİYASET: Derneğimiz faaliyetini siyasi mülahazalara göre değil, İnsani ve İslami ilkelere göre yapar. Kendini gündelik politikanın geçici ve uçucu diliyle sınırlamaz, bağlı olduğu değerler sistemi neyi gerektiriyorsa, Öyle davranmayı ilke edinir.
8. DAVET VE ÜLFET: İnsanlık ortak paydasında muhtaç, mahrum ve mağdur olanlara yapacağı her yardımı "MÜELLEFE-İ KULUB" kontenjanı çerçevesinde yapar ve bunu sözde bırakmayarak her tür basılı, sesli, görüntülü yayınlarla insanlığın değişmez değerlerine kalpleri ısındırmayı ilke edinir.
9. MUAVENET: Yardımlaşa ahlakının toplumun her kesimine yayılması ve bu konuda ortak bir bilinç oluşması için tüm kitle iletim ve iletişim araçlarını kullanmayı, hizmet içi eğitim Ribat, forum, panel, konferans, vs. gibi tüm enstrümanları kullanır.
HEDEFLER
1. YARDIMELİ, "hayır medeniyetini" doğuran bir büyük geleneğin temsilcisi olduğunun şuurundadır. Mensubu olduğu bu büyük geleneğin yeniden inşasını hedefler
2. YARDIMELİ, " İnsan iyiliğin kulcuğudur" (el-İnsan, 'abidu'l-İhsân ) gerçeğinden hareketle KÜRESEL ŞEFKAT HAREKETİ' ne dönüşmeyi hedefler.
3. YARDIMELİ, yeryüzünün en ücra köşelerinden de gelse, kendisine ulaşan her imdat çağrısına zamanında ve yeterli bir biçimde ulaşabilecek ekip, ekipman bilgi, birikim, güç, imkan ve tecrübeyle donanmayı hedefler.
4. YARDIMELİ, kendini var kılan ilkelerden asla taviz vermeden İKÖ' den BM' ye kadar tüm uluslar arası kurum ve kuruluşların tanıdığı, güvendiği, danıştığı, bilgi ve tecrübe alışverişinde bulunduğu bir kurum olmayı hedefler.
5. YARDIMELİ, sadece veren el ile alan el arasında köprü olmakla yetinmeyip, çözümüne aracı olduğu meselelerin kökten halli “AR-GE,” plan ve proje geliştirmeyi, tabir caizse sinek öldürme yerine sinek üreten bataklığı kurutmaya yönelik çalışmaları yapmayı hedefler.
6. YARDIMELİ, cehaletle mücadele olmadan mağduriyetle mücadele olamayacağını, yolsuzlukla mücadele olmadan yoksullukla mücadele olamayacağını, adaleti desteklemeden mazlumiyete son verilmeyeceğini bilir. Sonuçlar değil sebepler üzerinde durarak, meselenin küresel ölçekte köklü çözümü için gerekli yaygın, örgün ve özel eğitim kurumları kurmayı hedefler.
7. YARDIMELİ, kendisine özürlülük, yetimlik, yoksulluk, sosyal adaletsizlik, açlık, susuzluk, mazlumiyet, hak ve hukuk mağduriyeti, terkedilmişlik, kimsesizlik yaşlılık gibi faaliyet alanları belirlemiştir. Bu alanlarda süreli ve süresiz yayınlar, bilgilendirici, eğitici kafa ve kalpleri doyurucu yazılı, görüntülü ve sesli yayınlar yapmayı hedefler.
SONUÇ YERİNE DUA
Alemlerin Rabbi, zor zamanda Hz. Peygamber'in eteğini bırakmayıp ona Allah yolunda destek vereceklerini vaad amacıyla ellerini onun elinin üzerine koyan sahabe için "Allah'ın eli onların ellerin üzerindedir"der.
Allah'ın eli veren ellerin üzerinde olsun.
Allah'ın eli alan el üzerinde olsun.
Allah'ın eli veren elle alan el arasında köprü olan ellerin üzerinde olsun.
Allah'ın eli YARDIMELİ' nin üzerinde olsun.